19 Kasım 2014 Çarşamba

MAKEDONYA-KOSOVA GEZİSİ 2-3 GÜN



Makedonya-Kosova gezimizin ilk gününü bu postta sizlerle paylaşmıştım. Devamını merak edenler için; bakalım başka nereleri gezmişiz.


İkinci ve üçüncü günlerde neler yaptığımızı sırasıyla anlatmaktansa görsellere göre anlatmak daha eğlenceli olacak. En önemli noktalardan biri olan; Manastır Askeri İdadisini gezdik. Buranın hepimiz açısından önemi malum, orda geçirdiğimiz süre boyunca ortamın atmosferi, izlediğimiz mini belgesel hepimizi derinden etkiledi.


Makedonya ya giderseniz mutlaka ama mutlaka görmeniz gereken şehir; OHRID!

Sokaklarında gezerken hiçbir şekilde yabancılık çekmiyorsunuz, evlerin mimarisindeki benzerlik, sokakların tarzı nedeniyle sanki Safranbolu veya Cumalıkızık ta geziyormuş hissine kapılıyorsunuz.




Fotoğraftaki Roma döneminden kalma antik tiyatro; eski bir evin altının kazılması sonucu tesadüfen ortaya çıkmış ve hala kazı çalışmaları devam ediyordu.

Ohrid ve Üsküp te sıklıkla karşılaştığımız bir durum da; kiliselerle camilerin, türbelerin hep yan yana iç içe olmasıydı. Bu fotoğraftaki Aziz Panteleimon Manastırının sol tarafındaki beyaz yapı da; Osmanlı döneminde oldukça sözü geçen bir lider olan Sohta Sinan Çelebi nin türbesi. Kendi döneminde; din, mezhep ayırt etmeksizin bütün vatandaşlara o kadar yardım etmiş, aş evleri, ibadethaneler kurdurmuş ki, hala bütün kiliseler özellikle de bu manastırda, Pazar ayinlerinde "Sohta Sinan Çelebi nin ruhuna" şeklinde dua açılışı yapılıyormuş. 

Kiliseye ulaşmak için ve sonrasında sahile inene kadar yürüdüğünüz yol o kadar keyifli ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. 


Fotoğraf bile belli ediyor sanırım ortamdaki huzuru, insan burada saatlerce hiçbir şey yapmadan oturabilir.


 Ohrid; çok ucuz bir şehir olmasının yanı sıra doğal güzellikleri açısından mutlaka görülmeli. Göl manzarası, bol yeşilliği ile bir kaç gün kafa dinlemek adına mükemmel bir tercih.

Bir diğer şehir, Struga ise; Şairler Şehri olarak biliniyormuş. Buranın bir başka özelliği; Ohrid gölünün Kara Drim nehrine karıştığı noktada olması. 

Gayet basit ve ilkel bir düzenek göl ile nehiri birbirinden ayırıyor, ufak bir alandan gölden nehire su transferi oluyor.

Senenin ilk eriğini yemek de Struga da kısmet oldu ;)

Sıra geldi Tetova şehrindeki Harabati Baba Bektaşi tekkesine. Hayli geniş bir alana yayılmış olan tekkenin bir dönem Sırplar tarafından ele geçirilmesi, ibadethane ve tekke bölümlerinin casino,otel vs. olarak kullanılması, sonrasında ise bir gecede bölgedeki müslümanlar tarafından yeniden ele geçirilmesi hilayesini, hala orada çalışan ve ele geçirme gecesini bizzat yaşayan bekçiden dinlemek oldukça keyifliydi.



Tetova da beni en çok etkileyen ise Alaca Cami oldu. Dış alanı ve içindeki çizimlerin hepsi el yapımı ve birbirinden güzel. İnsan nerenin fotoğrafını çekip, nereyi hayranlıkla izleyeceğini şaşırıyor.





 Bu yazıya da Üsküp de çekilen bir fotoğrafım ile son vereyim. Deneyimlerimi fazla uzatmadan ve fazla detaya girmeden aktarmak istiyorum. Ne okurken sıkılın, ne de oraya gittiğinizde öğrenecek bi şey kalmadığını fark edin diye, gittiğinizde hala alabileceğiniz bilgiler olduğunu göresiniz diye. 

Makedonya-Kosova gezisinin bir sonraki ve son yazısı da yakın zamanda blogda olacak. Okurken keyif aldıysanız, emin olun gittiğinizde çok daha fazla eğleneceksiniz.

1 yorum:

  1. Annemin memleketi... Önümüzdeki sene biz de gitmek istiyoruz kısmetse. Benim için de ön prova oldu :) Teşekkürler...

    YanıtlaSil