20 Mayıs 2014 Salı

MAKEDONYA-KOSOVA GEZİSİ-1.GÜN


23 Nisan haftasında gittiğimiz 4 gece 5 günlük vizesiz Makedonya-Kosova turuna dair o kadar çok fotoğraf o kadar çok bilgi birikti ki, blog postunu ne zaman nasıl yazsam diye düşünüyordum. Baktım içinden çıkılacak gibi değil, daha fazla geciktirmeden, kısa ve öz bir şekilde ana hatlarıyla anlatmaya, soru geldikçe ek bilgi vermeye karar verdim. Tur paketini Anı Tur dan aldık. Daha önce bir iki olumsuz yorum duymam nedeniyle tereddütlerim vardı ancak bu tur ile bütün şüphelerim silindi. Turdan bir gün önce hepimizi arayıp saatleri teyit eden, tura çıkılacak gün de havaalanından itibaren bize eşlik eden rehberimiz Zekeriya Bey sayesinde 4 gün boyunca hayli dolu bir tur yaptık. İstiyorum ki Makedonyada gezilecek yerleri, bizim tur kapsamında gördüğümüz yerleri, hikayeleri ile birlikte anlatmaya başlayayım. O zaman ortaya hayli uzun bir yazı çıkacağı ve hepsinin okunması imkansız olacağı için, fotoğraflar altına düşeceğim kısa notlarla az ve öz bir şekilde anlatacağım.

Üsküp Havaalanına indiğimizde ilk dikkatimi çeken şey, bütün taksilerin Mercedes olmasıydı. Genel edindiğim bilgi, Makedonya nın ekonomik durumunun pek iyi olmadığı yönündeydi, bu yüzden de taksiler bir hayli lüks geldi.


İlk gün sabah erken saatte Üsküp te olmamıza rağmen, otele yerleşmeden bir hızla şehir turuna başladık. Türk ve Yahudi mahalleleri, Ana (Rahibe) Teresa nın evi, dünyanın en büyük İskender heykelinin ve daha nice heykellerin olduğu Makedonya meydanı, Osmanlı Taş Köprüsü, Davutpaşa Hamamı, Kapan Han, Türk Çarşısı, şu an Art Gallery olarak kullanılan Çifte Hamam, Sulu Han, Kurşunlu Han, Saat Kulesi, Sultan Murat Cami,İsa Bey Cami, şu an Türk Tiyatrosu olarak kullanılan Yahya Kemal Beyatlı nın doğduğu bina, bit pazarı ve Bizanslılar, Romalılar ve Osmanlılar ın parça parça yaptığı kale ziyareti ile ilk günü yoğun bir tur planı ile geçirdik. 

Sultan Murat Camisinde Abdulmecit tarafından yaptırılan halılar hala sağlam bir şekilde muhafaza ediliyormuş. Caminin açık olduğu saatleri kaçırdığımız için sadece dışarıdan ziyaret etmekle yetindik.


Kapan Han hayli ilginç içeriğe sahip. İçinde medreseden meyhaneye, nargile cafeden avukatlık bürosuna kadar her şey bir arada faaliyet gösteriyor.

 Sulu Han


 Şehrin her yanında gördüğümüz maket, heykel lerin başlangıç noktası Kurşunlu Han oldu. İlk olarak bu heykelin fotoğrafını çektim, sonrasında ise meydana gittiğimizde hangi bir heykeli çekeceğimizi şaşırdık.

Meydanda bir çok kahramanın heykeli olduğu gibi, benim en beğendiklerim arasında olan bu anne-çocuk heykeli de var. Yakından bakıldığında yüz ifadeleri o kadar gerçekçi ki defalarca fotoğrafladım, uzun süre yanından ayrılamadım. Tabi burada ancak bir kaç tanesini paylaşabiliyorum.




  Üstteki fotoğraf; dünyadaki en büyük İskender Heykelinin alt kısmı, alttaki ise üst kısmı
(Heykel o kadar büyük ki iki parça halinde yüklemek detayların fark edilmesi açısından daha mantıklı geldi.)


Yoğuunn tarih bilgisi içeren turda, meydandaki bir dolu keşiş heykelinden yalnızca bir tanesi. Arka planda ise hayli büyük bir haç heykelinin olduğu, teleferik ile ziyaret edilebilen Vodna tepesi görülüyor.


Dedim ya bir dolu heykel var diye, şehrin ortasından geçen Vardar Nehrine bile böyle ilginç heykeller yapılmış. Arka planda ise; "yedi kardeş hırsızlar heykeli" var. Bu yedi kardeş banka soymaya kalkışıyor ve başarısızlıkla sonuçlanınca yakalayabildikleri dört kardeşi yakıyorlar. Hepimiz, ekonomik açıdan darboğazda olan, Türkiye den maddi yardım alan ülkenin heykellere bunca yatırım yapmasına bir hayli şaşırdık. Paralarımız nerelere gidiyor milllett uyumayınnn :))))


 Arka taraftaki bina Parlemento binası.

Hikayesinden oldukça etkilendiğim kişi, Ana (Rahibe) Teresa. Her ne kadar bir çok yerde Rahibe Teresa olarak geçse de, aslen Ana Teresa olan ve daha ilginci Türk olan Gonca Boyacıoğlu. Türk bir ailenin kızı olan Gonca Boyacıoğlu yetiştirilmesi için küçük yaşta katolik bir kiliseye verilir. Yaşadığı süre boyunca dünyadaki açlık, yoksulluk, hastalık çeken milyonlarca çocuk için çaba gösteren, dünya liderlerine yazdığı bir mektupla bağış toplayan bu kadına hayran olmamak imkansız. Rehberimizin aktardığı bir notu da sizlerle paylaşıyım; Süleyman Demirel' e de bu mektuplardan gelmesi sonucunda, Demirel Avusturya bankalarına borçlanarak 250.000 Dolar kredi çekip bağışta bulunmuş. Borcun ödemeleri uzuunn yıllar sürmüş ve daha yeni bitmiş. Bundandır ki Süleyman Demirel' in tek malvarlığı Etiler deki bir tek dairesidir der rehberimiz.

Şehrin dört bir yanında Ana Teresa nın özlü sözleri mevcut.


Bizim meşhur Köfteci Ramiz ler, Kırkpınar Köftecilerinin hepsinin anavatanı Üsküp' e gelip de köfte yemeden dönmek olmazdı. En bilinen, meşhur yeri olan Destan' da tattığımız köfteleri, koyun etini asla yiyemeyen ben bile, tadından hiç anlaşılmaması sayesinde bir güzel yiyebildim. (İlk geldiğinde aldığınız kokuya aldanmayın,tadında herhangi bir farklılık hissedilmiyor.)

 İstanbul' da sıklıkla duyup da bir gidip iyi yapan yerde deneyeyim dememe rağmen bir türlü fırsat bulamadığım Trileçe tatlısını ana vatanında yemek kısmet oldu. Aslında bu tatlının Balkanlar dan öncesi de Latin ülkelerine dayanıyormuş, "tres leches" üç süt anlamındaki tatlıda üç farklı süt var. Üzerindeki karamel de hoş bir tat veriyor, hafif ama lezzetli bir tatlı çıkmış ortaya.
Bu arada, yiyeceklerden bahsetmişken, maliyetler hakkında da bilgi vereyim; Makedonya da rahatlıkla para harcayabilirsiniz. Denar olan para birimi bizdeki saniyede bir değişen kurlara inat 90 lı yıllardan bu yana hiç değişmemiş, 1 Euro= 61 Denar, 1 TL=20 Denar. Türk parasının daha değerli olduğu nadir ülkelerden birine gelince her şeyi rahatlıkla denedik. 2 porsiyon köfte, içecekler, yoğurt tan oluşan yemek menüsüne 500 Denar=25 TL ödedik, bu tatlı ise, hayli komik bir fiyata, 1 TL ye geldi :)

Yunan Stilinden esinlenilerek yapılmış Arkeoloji müzesi. Makedonya da en çok dikkatimizi çeken şey bu oldu, gerek mimari gerek tarihi anlamda tek bir kültüre ait yoğunluk yok. Her kültürden, her toplumdan heykeller, mimari eserler mevcut. Zaten Makedonyayı gezerken sokakları, yapıları Türkiye deki bir çok şehire de benzetiyorsunuz. Bina, sokak benzerliğine bir de bol bol Türkçe konuşan vatandaşlar, Türkçe tabelalar eklenince kendinizi hiç yabancı hissetmiyorsunuz bu ülkede. Hatta bazı mağazalarda Türk Lirası ile bile alışveriş yapabiliyorsunuz.





Vardar Nehri üzerine kurulan, benim sayabildiğim dört adet köprü var. Bu köprüler üzerinde de yine bir dolu heykel mevcut. Dedim ya tek tek çekmeye kalktım, baktım olacak gibi değil, topluca bir selfie çekilelim dedik =)))


 Fotoğrafa dikkatlice bakarsanız, sağdaki bina üzerinde de onlarca heykel olduğunu görürsünüz :)



İlk güne ait fotoğrafların büyük bir çoğunluğu aşırı bulutlu hava yüzünden hayli karanlık çıkmış. Aralarından en iyilerini seçip sizlerle paylaştım. Birinci günü sadece Üsküp şehir turuna ayırarak bol bol heykel fotoğrafı çektikten sonra otelimize yerleştik, yolculuğun ve yoğun turun etkisiyle akşam erken saatte ertesi günün heyecanı ile baygın düştük =) Sonraki günlerin fotoğraflarını da bir sonraki postumda paylaşacağım, umarım sizlere faydalı olabilecek bilgiler ve görseller olmuştur ;)

2 yorum:

  1. Benim için en azından keyifliydi.

    YanıtlaSil
  2. Biz de Zekeriya bey'in 2014 Temmuz ayindaki turuna katilmistik. Verdigi bilgilerden cok memnun kaldik. Zekeriya bey''den aldigim karti kaybetmisim. onmun mail adresi var mi sizde? Verebilirseniz memnun olurum.
    Yilmaz Gursoy gursoy49@yahoo.com.au

    YanıtlaSil