24 Ekim 2014 Cuma

İstanbul' da ne yapsak, nereye gitsek diyenlere öneri


Sonbaharın gelmesi, havaların bozulmasına pek bozulsak da, kapalı mekan aktivitelerinin yeniden başlaması, tiyatroların yeni sezona bomba gibi girmesi pek bir heyecan veriyor insana.
Hafta sonları yada hafta içi nereye gitsek, ne yapsak, boş zamanlarımızı nasıl değerlendirsek diyenlere, sürekli aynı yerlere gidip boş boş oturup, bütün bir arkadaş grubu aynı anda elinde telefonlarla sosyal mecralarda gezenlere sözüm, bu iki oyunla yenilik yapabilirsiniz.

Geçtiğimiz senelerde çok sık takip edemediğim şehir tiyatrolarını bu sene yakın takibe almaya karar verdim ve her ay 2 oyunla hepsine gitmeyi düşünüyorum.
Ekim ayı içerisinde iki mükemmel oyuna gittim, hayran kaldım, sizlere de duyurmak, mutlakaa gidinn diye çığlığı basmak isterim :)

İlk oyun; İstanbul Efendisi. Daha önce övgüsüne çok denk gelmiştim ama hikayesini okuduğumda tahmin ettiğim ile izlediğimde çıkan sonucun arasında bu kadar fark olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. Oyunun hikayesi; kadı efendinin, güzeller güzeli kızına kendi ilginç yöntemleri ile koca adayı bulmasından, kızının gönlünü kaptırdığı gençle evlenebilmek için uyguladıkları plandan ibaret. Şimdi hikaye size de çok basit geldi değil mi. Bir kere şunu belirtmek lazım, öncelikle oyunun görsel güzelliklerine ilk başta hayran kalıyorsunuz.
Ardından basit bir mevzuyu o kadar harika bir şekilde sahnede sergilemişler diye hayret ediyorsunuz. Oyunculukların kalitesi, müzikal olmamasına rağmen müzikal tadında bol eğlenceli şarkıları ve daha nicesi.. 



 Seyircilerle de iletişime geçen karşılıklı etkileşimle daha güçlü hale gelebilen bir oyun anlayacağınız. Bariz müzikal niteliğinde bir oyun olmasına rağmen, sitesinde türünün müzikal olarak geçmemesi sayesinde bilet ücretleri de normal oyun kategorisinde.



İkinci oyun ise müzikal oyun olan KABARE! Bir müzikalde bol bol şarkı olur, eğlenceli olur, hafif olur diye düşünürsünüz değil mi? Tabi bir de sürekli şarkı söyleme hallerinden sıkılırım ben diyen de olabilir.
Emin olun o şarkılar oyunun içine öyle bir yerleştirilmiş ki, şarkı ne ara başladı ne ara bitti anlamadığınız gibi, hikayeyi de çok daha etkili izlemenizi sağlıyor. 
Bir kabare aktrisi ile Amerikalı bir yazarın Almanya da Nazi döneminde yaşanan kısa süreli aşkını ve çevrelerinde yaşanan olayları anlatan oyunda; kostümler, danslar ve müzikler harika tasarlanmış. Gece klübü kızlarının hatta beyleri bile birbirinden maharetli, kıvrak yetenekli. Yalnızca kabare aktrisi olan başrol oyuncusu bana bu rol için biraz soğuk ve yüzeysel geldi.
En önemli ve en kadınsı rol için biraz daha vamp,kıvrak ve güleryüzlü bir hatunu seçebilirlerdi. Haa belki bu durum; o canlandırılan karakterin genel olarak dünyaya olan duyarsızlığı ve biraz saf bir tip olması nedeniyle tercih edilmiş olabilir o ayrı. İlk aşamada, özellikle dans edilen sahnelerde bu oyuncunun belirttiğim özellikleri biraz gözüme batsa da oyun ve diğer oyuncular aldı götürdü oyunu.
Özellikle de sunumları yapan Mert Turak; gerçekten çok etkileyiciydi. Ekşi sözlükte kendisi için "bu kadar başarılı olmasının sebebi, rolüne girdiği bütün karakterlerin şizofren kişiliğinin alt benlikleri olmasından" şeklinde bir yorum okumuştum.
Vallahi şizofren midir bilinmez ama işini layıkı ile yaptığı, en yüzeysel tiplemeden en derin role kadar hakkını verdiği bir gerçek.




Hayatın koşturmacası, teknolojinin her anımızı istila etmesi vs vs. derken bir çok insan tiyatrodan uzaklaştı, gitmez oldu. Eğer sizin de bu yazıyı okuduktan sonra aklınızdan "En son ne zaman tiyatroya gitmiştim acaba" düşüncesi geçtiyse aklınızdan şimdi hemen şehir tiyatroları sitesine girip gözünüze kestirdiğiniz oyunlara biletinizi alın, dikkat edin biletler çok çabuk tükeniyor. Şehirde yapabileceğiniz bir çok aktiviteye göre hayli ekonomik, normal oyunların ücreti 12 TL, müzikallerin ücreti ise 15 TL. Ha, son olarak,önerdiğime de pişman edip biletleri tüketmeyin bana da bırakın olur mu :))))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder